SELÇUKLU VE OSMANLI DÖNEMİNDE FOÇA
11. yy başında Selçuklular Bizans topraklarının doğusunu ele geçirmeye başladılar. 1071'de Selçuklu Sultanı'na yenilen Bizanslılar zayıflama dönemine girdi. Ekonomik zorlukların bir sonucu olarak Latin'lere ticari ayrıcalıklar verilmesi bu döneme rastlar. İtalya'da ticari nitelikli kent devletleri doğu pazarlarının mallarının Avrupa'ya açılması için aracılık yapıyorlardı. Bu kentler arasında en önemlileri Ceneviz, Venedik ve Pisa'dır. 11.yy'ın sonunda, Aleksos Komnenos döneminde Venedikliler Norman'lara karşı Bizans'a yardım etmiş, ödül olarak da herhangi bir vergi ödemeksizin Bizans topraklarında ticaret yapabilme izni almışlardır.
1082 yılında Phokaia'da bir Venedik ticaret kolonisi kuruldu. Aynı yıllarda Türkmen beyi Çaka Bey Bizans'la iyi ilişkilerini bozarak Batı Anadolu'yu işgal etmeye başladı. 1086 yılında Smyrna'yı (İzmir), daha sonra Sakız, Samos ve Midilli adalarını, Klazomenia ve Phokaia şehirlerini aldı.
1143'ten sonra Venedik-Bizans ilişkilerinde ayrıcalıkların kötüye kullanılmasından dolayı gerginlik başladı. 1169-70 yıllarında Cenevizliler ve Pisalılar da Bizans'tan ticari ayrıcalıklar elde ettiler.
Diğer taraftan Selçuklular, Kütahya ve Denizli'yi de alarak Ege kıyılarına kadar geldiler. 1098-1291 Haçlı Seferleri sırasındaki siyasal ve ekonomik karışıklık döneminde Latinler Bizans toprakları üzerindeki yerlerini sağlamlaştırdılar. Öyle ki 1204'te Bizans'ta bir Latin Devleti kuruldu. 1211'de kuzeybatı Anadolu bu devlete bağlandı. Haçlı Seferleri dalgası sona erip, Bizans yönetiminde siyasal istikrara kavuşmasına rağmen Latinlerin ticari ayrıcalıkları daha da önem kazanarak devam etti. Bu dönemde Bizans Devleti Venediklilere karşı Cenevizlileri destekliyordu. Cenevizliler özellikle Galata'da ekonomik ve sosyal yönden çok güçlenmişlerdi.
Haçlı Seferleri dalgası sona erip, Bizans yönetiminde siyasal istikrara kavuşmasına rağmen Latinlerin ticari ayrıcalıkları daha da önem kazanarak devam etti. Bu dönemde Bizans Devleti Venediklilere karşı Cenevizlileri destekliyordu. Cenevizliler özellikle Galata'da ekonomik ve sosyal yönden çok güçlenmişlerdi.
1275 yılında İmparator Michael VIII Paleologos Cenevizli Zaccaria kardeşlere Foça'nın yönetimini verdi. Cenevizli aile tekstil, boya ve kimya endüstrisinin temel hammaddesi olan şap madenlerini işleyip, ticaretini yaparak zenginleşti. 1314-1329 yılları arasında Khios (Sakız) adasının sakız ticaretini de ellerinde tutarak Foça'yı önemli bir ticaret merkezi haline getirdiler. Foça, 13. yy'da bu zengin şap madenleri sayesinde Cenova-İstanbul-Kefe deniz ticaret yolunu Batı Anadolu'da kendine çekebilen tek kenttir.
Zaccaria kardeşler, yarımadanın kuzeyine şap üretimini korumak amacıyla bir kale yaptırmışlardır. Aynı zamanda diğer bir üs olarak kullanılan Yeni Foça (Foglia Nuova), büyük bir olasılıkla Andreola Cattaneo yönetimi zamanında kurulmuştur. Bu dönemde 3 şap ocağının varlığı biliniyor. 1307 yılında Katalonya'lı Muntaner, şap hazırlamakla uğraşan 3000 Bizanslının yaşadığı bir şehirle, bir kalenin varlığından söz etmektedir.
14. yy başında İznik, İzmit, Bursa, Sardes, İzmir, Magnesia, Foça gibi birkaç kale dışında tüm Anadolu Türk'lerin eline geçmiş bulunuyordu. 1245'ten 14.yy sonlarına kadar süren Beylikler Döneminde Foça Cenevizlilerin elinde kaldı. Cenevizli Andrea ve Jakop Kataneo, Saruhan Bey'le senede 500 Duka altını vermek koşulu ile anlaşma yaptılar.
I. Beyazıt döneminde (1389-1402), Batı Anadolu'daki beylikler Osmanlı topraklarına katıldı. 1402'deki Ankara savaşında Osmanlıları yenen Timur birlikleri, kısa sürede Ege kıyılarına ulaşarak İzmir'i aldılar, Foça ve Sakız adasını haraca bağladılar.
15.yy'da Foça, İmroz, Semadirek, Limni, Sakız, Taşoz, Midilli Cenevizlilerin, Rodos, İstanköy ve Bodrum çevresi Rodos şövalyelerinin elinde bulunuyordu. 1455-1462 yıllarında Ege adalarının çoğu Osmanlı devletine katıldı. 1455 yılında Kaptan-ı Derya Yunus komutasındaki Osmanlı Donanması önce Yeni Foça'yı, ertesi yıl da Eski Foça'yı Osmanlı topraklarına kattı. Fatih Sultan Mehmet Foça'da adıyla anılan bir cami yaptırdı ve Manisa vilayetine bağladı.
Evliya Çelebi, Foça'nın ilk olarak Orhan Gazi'nin askerleri tarafından Cenevizlilerden alındığını kaydetmekte ve kente ilişkin şu gözlemlerini aktarmaktadır: “...kalesi deniz kıyısında etrafı 1060 adımlık yuvarlak bir kaledir... şehir haraptır.... kale dışında bağ ve bahçesi çoktur.... limanı büyüktür, ala demir tutar..."
Türk egemenliğinde Kara Foça olarak anılan kentin bu lakabının söylemini yine Evliya Çelebi'den aktarıyoruz:
"Ceneviz elinden Orhan Gazi seğirdimci askerleriyle Kara Yakup Ece, Karamürsel, Karabalıkesir, Karabekir, Kara Foça ile birdenbire Kara Foça boğazına baskın yapıp, önce Kara Foça ve Kara Koca şehre kılıç ile girdiklerinden Kara Foça denilir...."
Yine de 16. yy ortalarına kadar Ceneviz ticareti bölgede canlılığını korudu. Ancak şap satışları daha çok iç pazara yöneldi. Bunun diğer bir nedeni de 1461'de Roma yakınlarında Tolfa'da, papalık topraklarında şap madeni bulunmuş olmasıdır.
Foça'da Türk hakimiyetinin etkileri 16. yy başlarından itibaren net olarak görülmeye başlandı. Günümüze de kısmen ulaşan mimari yapılar bunun en açık örneğidir. Çakmak'ın araştırmaları doğrultusunda bu yüzyıla tarihlenebilecek 3 cami halen Foça'da izlenebilmektedir.
Fatih Camii: Yapının üzerindeki iki inşa kitabesi tarihleme konusunda bilgi verebilir. Avlu girişi üzerindeki kitabeye göre bu kapı 1530-31 tarihlerinde Mustafa Ağa tarafından yaptırılmıştır. Bu kapı daha sonra yenilenmiştir. Diğer kitabede de 1569-70 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından yeniden inşa ettirildiği yazmaktadır. Bu tarihte Kanuni'nin tahtta olmadığı bilindiğine göre, inşaatın Kanuni'nin ölümünden sonra bitmiş olduğu düşünülebilir. Dolayısıyla Fatih Sultan Mehmet döneminde bir cami yaptırıldığı, Mustafa Ağa tarafından bir avlu ile çevrildiği ve kısa bir süre sonra harap olan yapının yeniden inşa edildiği söylenebilir.
Hafız Süleyman Mescidi: İnşa kitabesine göre 1548'de Kale Dizdarı Mustafa Ağa tarafından inşa ettirilmiştir. Yapının mimari ve süsleme özellikleri 18-19. yy'larda büyük ölçüde yenilendiğini gösterir.
Kayalar Camii: Yapıda çok miktarda devşirme öğe kullanılmıştır. Foça'nın fethinden sonra 15.yy'ın ikinci yarısında ya da 16. yy'da inşa edildiği söylenebilir.
Türk egemenliğine rağmen, Piri Reis 16. yy başlarında Ceneviz tüccarlarından bir grubun Yeni Foça'da bulunduğuna tanıklık eder. 1512'de hazırladığı Kitab-ı Bahriye adlı yapıtında şu bilgileri verir:
“Foça hakkında şöyle bir rivayet vardır: Eski Foça'yı evvela Venedik tüccarları kurmuşlardır. Yeni Foça'yı Ceneviz tüccarları kurmuşlardır ve Ceneviz tüccarları kendi kumaşlarını ve diğer eşyalarını getirmek için bir depo yapmak üzere yer talep ederler. Böylece de Yeni Foça kurulmuş olur. Ben yazımda anlattığım şekilde Ceneviz tüccarlarının Yeni Foça'da oturduklarını gördüm. Fakat şimdi dağılıp gitmişlerdir…”
17. yy'da Foça yakın doğu ticaretine limanını açmış bir Osmanlı kazası idi Eski Foça ve Yeni Foça belgelerde Foça-i Atik ve Foça-i Cedid olarak geçmektedir. İran ipeği Osmanlı toprakları üzerinden Foça'ya getiriliyor, buradan gemilere yüklenerek Avrupa ülkelerine ihraç ediliyordu. 1610'da, İran'ın Osmanlılara vergi ödemek istememesi sonucu ticaret yolu kesildi. 1618'de anlaşma sağlanması üzerine İran ipeğinin karayoluyla Halep, Bursa ve Foça'ya gelişi devam etti. 17.yy ortalarında ipek ihracatı için Hint okyanusu yolunun kullanılmaya başlanmasıyla Foça limanı ticari hareketliliğini kaybetmiştir.
Foça'daki yerleşim, 17. yy sonlarına dek yalnızca şimdi "Kaleiçi" denen yarımadadan ibaretti. Cami-i kebir, Bâd-i Asiyab ve Cebhâne olmak üzere 3 mahalleden oluşuyordu. Bu dönemde Hollandalı bir gezginin eserinden alınan tasvirler, kente neden "kal'e" dendiği hakkında bir fikir vermektedir.
Serap Yılmaz'ın aktardığına göre, 1604/1605 yılında Foça'nın gümrük gelirlerinde bir artış olmuştur. Bunun nedeni İzmir körfezindeki konumudur. Düşman gemilerinin İzmir'e gidiş veya dönüşte tehdit ettiği tekneler Foça kalesi ve toplarına sığınmakta, demirli oldukları sürece ticaret yapmaktadırlar.
17.yy'ın ortalarında Foça, Anadolu kıyılarında başkent İstanbul ile en fazla ilişkisi olan üç limandan biridir. İstanbul'a gönderilen ürünleri kaya şapı, kuru meyveler ve değirmen taşlarıdır.
18.yy'da Foça çevresindeki genel hareketlenme ve canlılıktan etkilenmemiş görünmektedir. İzmir körfezinin çıkışında körfezin bekçiliğini yapan Foça'da sürekli bir askeri varlık da mevcuttu. Yine de Foça limanında ticari faaliyetler söz konusu idi. İzmir'in uydusu konumunda hizmet veren Foça Limanından buğday, zeytinyağı ve pamuk ihracatı yapılmaktaydı.
1840'larda, Tanzimat döneminde ve sonrasında bölgede artan hareketliliğin bir sonucu olarak özellikle Ege adalarından Anadolu topraklarına artan bir iç göç yaşanmıştır. Bu tüm bölgede olduğu gibi Foça'da da demografik dengenin Rumlar lehine değişmesine yol açmıştır.
Foça 1867 yılında Aydın vilayetinin İzmir sancağına bağlı bir kazaydı. 1891 yılında "şehir merkezinde 6137 kişi, kaza sınırları içinde de 12 019 kişi yaşıyordu, Foça ve tüm kazanın nüfusu içinde Rum'lar %71, Türkler %24, diğer etnik gruplar %5 oranında idi. Bu yıllarda Eski Foça'da Müslümanlara ait 2 okulda 60 erkek öğrenci ve Rumlara ait 9 okulda 570 karışık öğrenci bulunuyordu. Şehirde 1241 hane, 3 cami, 3 kilise ve 1 sinagog vardı. Yeni Foça'nın nüfusu eski Foça'ya yakındı ve burada % 81'i Rum geri kalanı Türk olmak üzere 4403 kişi yaşıyordu. Yeni Foça'da 1202 ev, 3 cami, 2 kilise ve 2 okul bulunuyordu.
Foça'nın 20.yy başındaki durumunu Fransız arkeolog Felix Sartiaux’nun 1913 yılındaki araştırma gezisinin ardından Marsilya'da verdiği bir konferanstan alıntı yaparak tanımlamak mümkün;
“Günümüzde (1913) Foça'da oldukça önemli bir topluluk yaşamaktadır. 7-8 bin kişilik halkın 1/4'ü Türk, 3/4'ü Rum'dur. İşgal ettiği saha itibarıyla gerçekten ufak bir kasabadır.... En büyük tonajlı gemilerin girebileceği harikulade limanı, topraklarının iyi kaliteli oluşu, Osmanlı inhisarı tarafından tesis edilmiş tuz depoları bir dereceye kadar yaşama ve refah imkanlarıdır.”
l.Dünya Savaşına yaklaşıldığı dönemlerde Türk ve Rum halkları üzerinde baskılar artmış olmasına rağmen, ekonomik anlamda büyük değişimler yaşanmamıştır. Halkın gelirini özellikle tuzdan, balıkçılıktan ve bağcılıktan kazandığı görülür. Savaşın sonunda ortaya çıkan siyasi karışıklıktan Foça da nasibini almıştı. Engin Berber’in araştırmasına göre Mütareke döneminde Osmanlı Devletiyle, İtilaf Devletlerine mensup savaş tutsaklarının değişimi Eski Foça'da yapılmaya başlanmıştı. Mütarekeyi izleyen günlerde, İzmir limanı dışındaki sularda bulunan mayınlar temizlenmeye devam edildiği için, Foça'da yapılmaya başlanan değişim, 1919 yılının Ocak ayına kadar sürmüştü. Temizleme hizmeti gördükten sonra, Foça'ya geldiği anlaşılan bir İngiliz mayın arama gemisinin, 29 Kasım 1918'de limana demirlemesinden bir gün sonra, İzmir Körfezi'nde yolcu taşıyan vapurlar, Muin-i Zafer İstimbotu eşliğinde, Türk esirlerini Foça'ya getiren İngiliz nakliye gemilerinin alacağı İtilaf tutsaklarını buraya taşımaya başlamışlardır.
İzmir körfezi'nde bulunan İtilaf Devletlerine ait savaş gemilerinin kaptanları, 13 Mayıs 1919'da "Iron Duke" zırhlısında yaptıkları bir toplantıda; Fransızların 120 kişilik bir müfrezeyle Foça'daki bataryaları işgal etmesini kararlaştırmışlardı. Karar ertesi gün yaşama geçirilmişti ama, Fransızlar 21 Mayıs'ta şehri Yunan kıtasına teslim ettiklerinden Fransız işgali kısa ömürlü olmuştu. Jandarma ve birkaç polisten ibaret Osmanlı kolluk gücünün bulunduğu Foçateyn kazası, Menemen'e girdikten sonra Bağarası üzerinden şehre yönelen birkaç Yunan askerinin marifetiyle, direnişle karşılaşılmadan işgal edilmişti.
1920 yılının Eylül ayında Türk kuvvetlerinin Foça'ya girişleriyle şehir Türk topraklarına dahil olmuştur.