Foça Hakkında

Foça Hakkında

ADALAR


Foça önlerinde yer alan, altı adet ıssız ada bulunmaktadır. Bunlar; Orak (93 ha), İncir (18 ha), Fener (14 ha), Atatürk (5 ha), Kartdere (2 ha) ve Metelik (1,5 ha) adalarıdır.
Orak Adası'nın güney kıyısında uzun bir çakıllı kumsal; Orak, Atatürk ve Kartdere'de 80 m yüksekliğe ulaşan dik yarlar bulunur. Adalar genelde otsu, çalımsı bitkiler ve makiyle kaplıdır. İncir Adası'nın kuzey kıyılarında küçük bir çam ormanı, Fener Adası'nda ise kaktüsle kaplı bir alan bulunur.

AĞALAR KONAĞI


Antik Phokaia’nın ve aynı zamanda Osmanlı döneminden 21.yy başlarına kadar iskan alanı olan antik yarımada üzerinde bulunmaktadır. 300 yıllık bir yapı olduğu söylenir. 1992 yılında ki yangında büyük bir kısmı tahrip olmuştur. Günümüzde maalesef geriye pek fazla bir şey kalmamıştır. Ağalar Konağı yığma taş zemin üzerine ahşap karkas bir yapıya sahipti. Cephe özellikleri, Safranbolu, Kayseri ve Batı Anadolu sakız tipi ev özelliklerini taşıyordu. Atatürk 1933 yılında Foça’ya geldiğinde bu yapıda kalmıştır.

ANATANRIÇA (KYBELE) ADAK NİŞLERİ


Antik Phokaia'nın en önemli tapım yeri olan Athena Tapınağı'nın üzerinde bulunduğu tepenin kuzey eteğindeki nişler, Anatanrıça (Kybele) ile ilgili olmalıdır. Kayalara oyulmuş bu nişlere mermer kabartmalar yerleştiriliyordu. Kentin doğusunda yeldeğirmenlerinin bulunduğu tepenin üzerinde bu tip nişlerin sayısı oldukça fazladır.
Batı Anadolu'da bulunan Athena tapınaklarının yakınlarındaki kayalıklarda bu tür nişlere çok rastlanılır; bu nedenle Anatanrıça’nın Athena ile birlikte birçok yerde tapım gördüğü anlaşılmaktadır. Bu nişler, Roma dönemi öncesinde, belki de Arkaik dönemde (M.Ö. 6. yüzyıl) yapılmıştır.

ATHENA TAPINAĞI

Baş tanrıça Athena’nın tahtadan heykelinin yer aldığı, İon dünyasının en eski tapınağı, bugünkü lisenin bahçesinde, körfeze ve kente hakim kayalık düzlükte yer alıyordu. Bu kayalık alanda aynı zamanda Anadolu’nun ana tanrıçası olan Kybele’de saygı görüyordu. 1993 kazıları sırasında ortaya konulan Kybele açık hava tapınağı bunu gösterir. 1952-1970 yılları arasında aralıklı olarak Ord. Prof. Dr. Ekrem AKURGAL tarafından yapılan kazılar , 1998 yılından itibaren JTI (Japan Tobacco International) Türkiye’nin desteğiyle yeniden ele alındı. Tapınağın bir podium üzerine oturduğu anlaşıldı. Kazılar halen devam etmektedir.

SURLAR VE BEŞKAPILAR KALESİ

Antik çağda kentin doğusundaki tepeler üzerinden geçen surlar, Athena Tapınağının bulunduğu yarımadayı da kuşatıyordu. Hem antik hem de onun üzerinde bulunan bugünkü Foça bu surların çevrelediği alanın içerisinde kalmaktadır. Ortaçağdan kalma, şehrin etrafını çevreleyen surların en iyi korunmuş bölümleri, yarımada üzerindeki Bizans, Ceneviz ve Osmanlı dönemlerine ait onarımlardır. Şimdi kısmen tahrip olmuş mazgallı ve kuleli bir surdur. Yan yana dizili beş kapı bulunan bölümü şehre giriş için kullanılırdı. Beşkapılar yöresindeki yazıta göre, Kanuni Sultan Süleyman zamanında 1538-1539 yıllarında bir onarım görmüştür. Kulenin bu bölümü 1983 yılında restore edilmiştir.

FATİH CAMİ

Kentin Türk dönemine ait en önemli yapısıdır.Yapıda iki kitabe vardır.Avlu kapısındaki kitabe 1531 tarihlidir. Kitabeye göre avlu kapısı Mustafa Ağa adlı bir kişi tarafından yaptırılmıştır.Ana giriş üzerindeki kitabeye göre de Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile yeniden inşaa ettirilmiştir. Kitabelerden, camiinin Foça’nın fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılarak, 1531 yılında bir avluyla çevrelendiği, daha sonra Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile ancak onun ölümünden sonra 1569-1570 yılında yeniden inşa edildiği anlaşılmaktadır. Cami günümüzde halen kullanılmaktadır.

DIŞ KALE

Foça’nın güney batısındaki “Kale Burnu”nda “Dış Kale” ya da “Ceneviz Kalesi” diye anılan kale, kaynaklara göre 1678 yılında bölgeyi korumak için stratejik bir noktada, Osmanlar tarafından, bir “Boğazkesen” olarak yapılmıştır. İç kısımda Türk hamamı kalıntıları görülür.

SU KEMERLERİ

Su kemeri Felix Sartiaux’ya göre orta çağda yapılmıştır. Bu su kemeri yirminci yüzyılın başlarına kadar kullanılmış ve Foça’nın içme suyu ihtiyacının büyük bir kısmını temin etmektedir. Le Bruyn 1678 de 180 kemer, saymıştır. Çok büyük kısmı halen sağlamdır

YELDEĞİRMENLERİ ve ANATANRIÇA KUTSAL ALANI

18. veya 19. yüzyıla ait olan ve kısmen korunmuş bu üç yeldeğirmeninin bulunduğu tepenin üzerinde antik çağda Ana tanrıça'nın (Kybele) kutsal alanı bulunmaktaydı. Bu alana, tepenin güneybatısındaki kayalara oyulmuş merdivenlerle ulaşılmaktaydı. Bu çevrede kayalara oyulmuş 150 kadar adak nişi bulunmaktadır. Bu nişlerin bazıları kabartmalı olarak yapılmıştır. İçleri düz olanlara ise mermer kabartmalar konuyordu. Bu nişler, Arkaik, Klasik ve Hellenistik dönemlerde (M.Ö. 7.-l. yüzyıllar) kayalara oyulmuştur.

OSMANLI MEZARLIĞI

Osmanlı mezarlığında yapılan incelemelerde en eski kitabe tarihinin Sultan Süleyman (1520-1566) dönemine ait olduğu saptanmıştır. 16.yy.dan başlayarak 19 yy. sonuna kadar uzanan bir zaman dilimi içerisinde gömüye açık olduğu anlaşılmaktadır. Mezarlıkta mezar taşlarında, Hz. Muhammed’in sembolü olan gül, güzellik ve zerafetin sembolü olan lale olmak üzere sürekli yeşil kalmasıyla ebedi olanı simgeleyen selvi ağacı, bolluk ve bereketi simgeleyen üzüm salkımları, nar, cenneti simgeleyen hurma ve bir çok stilize edilmiş bitkisel motif yer almıştır. Motifler kadın ve erkek mezar taşlarına göre üslup açısından farklılık göstermemekle birlikte kadın mezar taşlarının daha yoğun ve çeşitli süsleme içerdiği dikkat çekmektedir.

PERS MEZAR ANITI (TAŞ EV-TAŞ KULE)

Foça’nın 7 km. kadar doğusunda, kuru bir dere yatağı kenarında İ.Ö.4.yy.a tarihlenen Lydia / Lykia geleneğinde Pers etkisi altında kalınarak yapılmış bir mezar anıtıdır. 2000 yılında başlatılan restorasyon çalışmaları 2001 yılında tamamlanarak ziyarete açılmıştır. Bu yapı bir mezar anıtı olup, büyük bir kaya kütlesinin oyulmasıyla oluşturulmuştur. İki katlı olan anıtta, mezar odası alt katta bulunmaktadır. Lykia, Lydia, Phrygia'daki mezar anıtları gibi kayadan oyulmuş bu mezar anıtı, kuvvetli Pers özellikleri göstermektedir. Anadolu'da Pers egemenliği (M.Ö. 546-334) sırasında yapılmıştır.

ARKAİK SUR DUVARI VE KENT KAPISI

Son dönem kazılarında Foça’nın arkaik dönemde 5 km. uzunluğunda surlara sahip olduğu ortaya çıktı. Maltepe Tümülüsü tepesinde yapılan kazılarda İ.Ö.590-580 yıllarına tarihlenen sur duvarlarının bir bölümü ortaya çıkarılmıştır. Tarihçi Herodot’un bu sur duvarlarından sıkça bahsetmesi nedeniyle Herodot duvarı adı da kullanılmaktadır. Payanda duvarın yanında yer alan 4 m. Genişliğindeki boşluğun kent kapısı olduğu saptanmıştır. Kapının her iki yanında bulunan 5 m. Genişliğinde kuleler ahşap hatıllarının yangın nedeniyle kömürleşmiş olduğu görüldü. Ele geçirilen pers ok ve mızrak uçları , kırık amphoralar ve bilinen eski mancınık güllesi İ.Ö. 546 da büyük bir savaş olduğunu göstermiştir. Pers komutanı Harpagosun ordusu ile Foçalılar arasındaki savaş Foçalıların yenilgisi ile sona ermişti.

TİYATRO

İ.Ö. 340-330 yıllarına tarihlenen tiyatroda son dönem kazılarında bulunmuştur.Anadolu’nun en eski tiyatrosudur. Kazı iki ayrı bölümde yapılmış olup, 1.bölümde Analemna duvarı iyi korunmuş halde ortaya çıkarılmıştır. 4.5 m. Yüksekliğindedir. 2. Bölümde ise 4 ayrı basamak orta ya konmuştur. Basamaklarda “Fuyte Oyta” yazısına rastlanmıştır. Buradan her mahallenin ayrı bir bölümde oturduğu ortaya konulmuştur. İ.S. 1.yy.da seramik çöplüğü 2.yy.da da nekropolis olarak (mezarlık) kullanılmıştır. Roma döneminde bir etkinlik göstermemesinde bu dönemde kentte başka bir tiyatro olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak henüz saptanamamıştır. Dayanıklı bir taş türü olmayan ve yörede “Foça Taşı”olarak anılan tufadan yapılmıştır.

GEMİLER

Herodotos’a göre ilk uzun deniz yolculuğuna çıkanlar Phokaialılardır. Bu yolculuklarını yuvarlak teknelerle değil, elli kürekli gemilerle yaparlardı.
Herodotos’un bahsettiği yuvarlak tekneler, geniş bir gövde yapısına sahip yük gemileri olsa gerek. Phokaialıların kullandığı elli kürekli gemiler ise ince uzun bir gövde yapısına sahip gemilerdir. Bu gemiler İ.Ö. 8. yüzyılda yapılmaya başlanmıştır. Yunancada “Elli kürekli” anlamına gelen “Pentekonter” diye adlandırılan söz konusu gemiler 65 feet uzunluğundaydı. Her iki yanında tek kürek sırası vardı. Her sırada yirmi beş kürekçi bulunmaktaydı. Ayrıca geminin kıç kısmında iki adet dümen küreği bulunuyordu. Çoğunluğu çam ağacından yapılan bu tekneler, uzun yolculuklarda kullanılmak üzere direk ve yelkene sahipti. Pruvadan dışarı doğru çıkıntı yapan, mahmuz adı verilen yapay donanım, en önemli silahı idi. Mahmuzun tek görevi düşman gemilerinin gövdelerine delik açıp su almalarını sağlamaktı.En yüksek hızı 9.5 deniz mili olan bu gemiler Arkaik dönem içinde de hizmet vermiştir.Herodotos’un sözünü ettiği Phokaialıların elli kürekli gemileri de pentekonter olsa gerek.

AKDENİZ FOKLARI

Foklarla ilgili çalışmaları değerlendirmek ve koordinasyonu sağlamak amacıyla Çevre ve Orman Bakanlığı koordinatörlüğünde 1991 yılında ulusal bir komite kurulmuş ve Ulusal Komite, ilk olarak ulusal bir strateji belirlemiş ve bu çerçevede Ulusal Stratejinin uygulama çalışmaları çerçevesinde birinci öncelikli olarak içinde bulunduğu fok popülasyonu ve Foça Belediyesi’nin konuya gösterdiği yakınlık üzerine “Foça’yı pilot bölge olarak seçmiş ve Ulusal Strateji, Foça’dan başlayarak, diğer öncelikli alanlarda da devam ettirilmesi düşünülen“ Akdeniz Foku’nun Türkiye’de Korunabilmesi için Ulusal Koruma Stratejisinin Uygulanması ve Foça Pilot Projesi başlıklı çalışma başlatılmıştır. Proje 1994 yılında tamamlanmıştır. Akdeniz Fokları ile ilgili koruma çalışmaları devam özenle devam etmektedir.

KYBELE AÇIK HAVA TAPINAĞI 

M.Ö.580 yıllarına tarihlenmiştir. Çeşitli büyüklüklerdeki 5 nişte tanrıça Kybele’nin heykelleri ve kabartmaları yer alıyordu. Kayaya oyulmuş adak havuzu ile denizci fenerlerinin konulması için yapılan küçük nişler denizden gelenlerin burada tapındıklarını ortaya koymuştur.
Kutsal alanın yaslandığı kayalık üzerindeki sur duvarları, duvarların 4 ayrı dönemini göstermektedir. Bunlar arkaik surlar harçsız, Roma dönemi surlarında kireç harcı Ceneviz ve Osmanlı dönemi surlarında ise kireç harcı, kum, tuğla parçası ve kiremit tozlarından oluşan Horasan harcı kullanılmıştır. Yukarıda, eski ortaokul binasının altında Athena Tapınağı bulunmaktadır. Her ikiside tanrıçadır. Athena, Babilli kraliçe Izdar’a kadar gider. Kybele ise anadolu’nun tanrıçasıdır.Her iki tanrıçanın altlı, üstlü bulunması da önemli bir olaydır.Kybele arkaik dönemden itibaren Phokaia’da çok saygı görmüştür.Yeldeğirmenli tepe ile İncir adasında da Tanrıça Kybele’ye ait kutsal alanlar mevcuttur.

MOZAİKLER

Son dönem kazılarında Foça’da Arkaik, Klasik, Helenistik ve Roma dönemine ait yerleşim katları ortaya çıkarılmıştır. 1993 yılı kazılarında ortaya çıkarılan İ.S.4.yy. sonları 5.yy.başlarına tarihlenen Roma dönemi villasının taban mozağinin biri instütü durumunda yani yerindedir. Diğeri ise biraz ileride bulunmuştur. Bir kısmı yan taraftaki apartmanın foseptik çukuru açılırken tahrip edilmiştir. Sağlam kısmı restore edilerek yerinden kaldırılmış olup, İzmir Arkeoloji Müzesinde teşhir edilmektedir. Şu anda korunması açısından kum tabakasıyla kapanmıştır

ŞEYTAN HAMAMI

Çan tepesinin eteklerinde askeri alan içinde yer alan bu yer, antik çağda kayalara oyularak yapılmış bir aile mezarıdır. Mezar uzun bir dromos (yol) ve iki mezar odasından oluşmuştur, her odanın içinde tabana oyuk olarak yapılmış ikişer mezar bulunmaktadır. Bazı Lydia mezarlarına benzeyen bu mezarda Prof. Dr. Ekrem AKURGAL’ın yapmış olduğu kazılar sırasında mezarda bulunan Hellen seramiği, mezarın M.Ö. 4. yüzyılın sonunda yapılmış olduğunu göstermektedir.

İSİM

Phokai,sözcük olarak Helen dilinde bir anlam taşımamaktadır.Prof. Bilge Umar Luwi dilinde sulak yer anlamındaki “Pauwake” den gelmiş olduğunu ileri sürmektedir. Josef Keil, bu ismin limanın önünde olan ve su yüzüne çıkmış foklara benzediğinden verildiğini ileri sürmüştür.
Herodot, Paktolos (Şart çayı) , Phrygios (Kum çayı), Hermos (Gediz Irmağı) ve onlarla birlikte daha az önemli nehirler birleşerek Phokaia’nın yakınından denize döküldüğünü anlatır. 1702’de çizilmiş bir “İzmir körfezi ve yakınları” haritasında, Hermos (Gediz)’un, tıpkı şimdi olduğu gibi, o zaman da Menemen ile Foça arasında denize aktığı görülüyor. Irmak sonradan kendi doldurduğu ova içindeki yatağını değiştirip Menemen yakınında güneye yönelmiş, Karşıyaka’nın batı yanı başından geçerek İzmir körfezi iç bölümünün en dar yerinden akmaya başlamıştır. Irmağın İzmir’i denizden ayıracağı, Menderes’in Latmos körfezi batı yarımını doldurarak geriye kalan doğu yarımında yarattığı Bafa Gölü gibi bir gölün kıyısında bırakacağı anlaşılınca, 1886 yılında Menemen yakınlarında bir kanal kazılıp ırmak eski yatağına çevrildi ve yine Foça’nın güneydoğu yakınında Ege denizine akmaya başladı. Bunlar göz önünde tutulunca, yörenin adının Luwi’ler çağında Pa-uwa-ka “akarsuyu bol yer” olduğunu ve Helenlerin Pauwaka adını, Phokaa söyleyişiyle, sonunu da “kendi yurdu” anlamına gelen “ia” yı ekleyerek Phokaia (Phoko yurdu) anlamında kullandığını görüyoruz.