Yavaş Ol İzmirli desinler
FOÇA’DA ‘‘YAVAŞLA!’’
3. Foça Kitap Günleri kapsamında, tüketim odaklı hayatın insanlara mutluluk ve huzur getirmeyeceği; yaşamın, yaşamaktan zevk alınacak bir hızda yaşanmasını savunan Cittaslow (Sakinşehir) felsefesi konusunda ‘Yavaşla!’’ isimli söyleşi gerçekleştirildi.
Beşkapılar Kalesinde, 8 Temmuz Cumartesi günü gerçekleşen söyleşiye; İzmir Köy Koop Birliği Yönetim Kurulu Başkanı ve Slowfood Teos Birliği Başkanı Neptün Soyer, Slow Food hareketinin Türkiye’deki kurucu liderlerinden Mutfak Araştırmacısı Gazeteci Yazar Nedim Atilla ve Arkeolog Gıda Mühendisi Yazar Doç. Dr. Ahmet Uhri konuşmacı olarak katıldı.
Hız, iblistir
Söyleşiye ismini veren yeni kitabı ‘‘Yavaşla!’’dan alıntılar yapan Nedim Atilla, ‘‘Foça’ya geldiğimizde kendimizi evimizde hissediyoruz. Geçmişlerde burası Türkiye’deki ilk Slowfood Hareketinin başladığı yerdi rahmetli Gül Girişmen ile beraber ve ilk Yeryüzü Pazarını kurduk. Sonra burası mükemmel bir hale dönüştü Cittaslow ‘‘Sakin Şehir’’ oldu. Sukunetin en büyük lüks olduğunu yaşadığımız bir yerdir Foça. ‘‘Yavaşla!’’, bizim coğrafyamızın en önemli özelliğinin çok da hızlı gitmemek olduğunu ortaya koymaya çalışan, hızın bir iblis olduğunu; hızın, ne kadar çok yaşarsanız yaşayın sizin için her zaman üzüntü veren, sıkıntı veren bir şey olduğunu anlatmaya çalışan bir kitap… Tüketimin yavaşlaması gerekiyor, şehirlerin yavaşlaması gerekiyor. Suyun bir insan hakkı olduğunun anlaşılması gerekiyor. Suyun para ile satılması anlaşılır bir şey değil. Tüm bunlar, insan haklarının hızla elimizden gidiyor oluşu; Foça gibi bir coğrafyada artık eskisi kadar çok balık, ahtapot, kalamar çıkmıyor oluşu, bütün bunlar yavaşlayamamanın sonuçlarıdır, hız denen iblisin sonuçlarıdır’’dedi.
Anadolu kendi kadim kültürüne dönmeli
Tarım ve Yavaşlama konusundaki düşüncelerini paylaşan Neptün Soyer, ‘‘Sakinleştiğinizde ve durduğunuzda görmeye başlarsınız, düşünmeye ve anlamaya, muhakeme etmeye başlarsınız. Aslında tüm krizlerde yapmak gereken durmak, yavaşlamak ve sakinlemektir. Kapitalist sistem; biz bu nüfusla artık doyamayız, bu topraklar bize yetmez masalıyla bir hız çağına girmiş durumda. Biz, Anadolu’nun tamamen kendi bilgilerine, kendi kadim kültürüne dönmesi gerektiğini düşünüyoruz. İzmir Büyükşehir Belediyesi ile birlikte mera hayvancılığını çalışmaya başladık. Kasım ayına kadar sürecek projemizde bilhassa Bergama’da, Küçük Menderes’te de Kiraz, Beydağ ve Ödemiş tarafında küçükbaş hayvancılığın gelişmesi için meralarımızı koruyoruz’’dedi.
Ruhlarımız geride kalıyor
Konuşmasında Anadolu Mutfak Kültürü’nün Kökenleri isimli kitabına da değinen Ahmet Uhri, ‘‘Ben ne yazık ki kötü şeyler söyleyeceğim. O kadar hızlı gidiyoruz ki, ruhlarımız geride kalıyor. Birçoğumuzun farkında olmadığı bu hız bizler için iyi değil. Son 2 yüzyıldaki sanayileşme bizi bu hale getirdi, dünyayı ısıttık ve hasta bir dünyada yaşamaya başladık. Ve bu hasta dünya, bizi de hasta edecek… Bilimsel bir makalede, buzullar eridiğinde bugün yaşayan canlıların hiçbir şekilde tanımadığı mikroorganizmalar açığa çıkabilir denilmekte. Dünyadaki oksijeni üreten sadece ağaçlar değil, oksijenin yüzde 60’ını üretenler mavi ve yeşil algler, yani suda yaşayan canlılar. Bu canlıları yok ederse bu mikroorganizmalar, oksijen olmadığı için boğularak öleceksiniz diyorlar. Bütün bunlar hızlı olmamızdan, bu kadar sanayileşmemizden ve hızlı karbon salınımı yapmamız nedeni ile oluyor. Dolayısı ile bizim bu nedenle yavaşlamamız gerekiyor’’dedi.
Söyleşinin sonunda atalık sebze tohumları ve Akdeniz’in ve romantizminin ortak sembolü sardunyalar hediye edilen katılımcılar, Nedim Atilla ve Ahmet Uhri’ye kitaplarını imzalattı.